• İlkay Mavili YILMAZ | Eğitmen | Yazar |NLP Uzmanı | info@ilkaymaviliyilmaz.com
Duruş Her şey  

Duruş Her şey  

               ‘’Sonra laleyi çok seviyor insan; gök kubbeye böyle uzandılar diye’’…

                Ne dersiniz laleleri örnek almaya? Ne dersiniz hep birlikte gök kubbeye doğru uzanmaya! Duruşumuz kim olduğumuza dair ipucudur. Duruşumuz karakterimizi ve kişiliğimizi anlamaya açılan kapıdır. Duruşumuzun kim olduğumuzu yansıttığı dünyamızda; her birimiz en etkin duruşa değeriz.  Dik duran birinin mizacı, kambur duran birinin mizacından farklıdır. Duruşumuzu değiştirdiğimizde hayatımızı değiştirebiliriz. Olumlu bir etki bırakabilmek ve ruh halimizi korumamız için duruşumuzu yönetebilmeliyiz. Çünkü her şeyin temeli duruşumuzdur.

                 Düşüncelerimizin duruşumuzu etkilediği hayatımızda; duruşumuzun da duygu ve düşüncelerimizi etkilediğinin farkında mıyız?

                 Ve şu an hangi  pozisyondasınız? Gözleriniz kelimelerimle buluşurken omurganız ne durumda? İki büklüm mü? Kamburca eğildiniz mi? Veya omurganız dik mi? Evet duruşumuzla karşı tarafta bıraktığımız etkiyi yönetebildiğimiz gibi;  duruşumuzun kendi düşünce ve duygularımızı etkilediğinin farkında mıyız?              

                Bu sorularımın ışığında kelimelerime odaklanan gözlerinize merhaba. Bu buluşmamızda sizleri;  duruşumuzu yönetebildiğimizde, yaşamınızın gidişatının önemli bir oranda değişebileceğinin şaşkınlığıyla yüzleşmeye davet ediyorum!

     Her birimiz birbirimizin esin kaynağıyız. Gördüklerimizden, okuduklarımızdan, dinlediklerimizden öğrendiklerimizle gördüğümüzü etkilediğimiz bir dünyadayız. OLmak yolculuğumuzda her birimiz birbirimizin öğretmeniyiz. Potansiyelimize doğmak için çıktığımız bu yolculukta 14 aydır yol arkadaşıyız; her birinize teşekkür ediyorum. Varoluşa teşekkür ediyorum. Beden kıyafetlerini bırakıp; ruhlarının ışığıyla her an yanımda olan anne ve babama, varoluşta ki tüm eğitimcilerime, farkındalıklarıma, gördüklerime, öğrendiklerime, insan olma deneyimime, kelimelerimi gözlerinizle buluşturan Haber Hayat Dergisi ekibine teşekkür ediyorum.

     Bireysel marka yönetiminde her birinizin bir takipçi değil lider olması gerektiği bu dünyada iletişim sürecimizi yönetmenin, soluduğumuz nefes kadar öneminin farkında mıyız? Varoluşta kaynağınızın ne kadar dolu olduğu ve niyetinizin bütünün yararına olması önemli; lakin tüm bu süreçte varoluşu canlı kılan kendimizi ifade ediş tarzımızdır. Ve varoluşumuzu ifade ederken iletişim aracımızı kullanmaktayız. İletişim aracımızın sözsüz iletişim sürecinde; bir ay önce ki buluşmamızda eller dedik, bakış dedik… Ve şimdi diyoruz ki ‘duruş her şey’…

      Neden duruş her şey? Doğru duruş sayesinde;

  1. Özgüvenin artacak
  2. Sağlıklı nefes alış veriş gerçekleşecek
  3. Karizmatik gözükeceksin
  4. Boyun uzayacak
  5. Daha ince gözükeceksin
  6. Kıyafetlerin üzerinde daha güzel duracak
  7. Sağlık harcamaların azalacak
  8. Gençleşeceksin
  9. Ağrısız bir hayat yaşayacaksın
  10. Pozitif bakış açısı gelişecek,
  11.  Enerjin yükselecek,

            Bedeninizi nasıl kullandığınız sizin kendinizi nasıl hissettiğinizi ve diğerlerinin sizi nasıl algıladığını yönetir.  Bacakları dik tutmamak, omuzları düşürmek, göbeğinizin sarkmasına izin vermek o kadar da hoş bir görüntü değildir. Bu duruş kendinizi nasıl gördüğünüzün zayıf bir yansımasıdır. Size başı dik, göğüs kafesi açık ve sağlam adımlarla yaklaşan biri, hem saygınızı kazanır ve dikkatinizi olumlu yönde çeker. Bir işe alınmak, bir işi kaybetmek, olumlu etki bırakmak veya olumlu etkiyi kaybetmek, bir ilişkiyi yönetmek bireylerin kendilerini nasıl ifade ettiğine bağlıdır. Ve bu ifade sürecinde dik duruş karşı tarafın pozitif algı dünyasına, giriş pasoportudur.

Eğer omuzlarınız düşük, yorgun argın yürürseniz, bu durum tüm bedeninizi ve duygularınız etkiler. Omuzunuz düşükken gülümseyemezsiniz, sağlıklı düşünemez, etkin karar veremezsiniz.  Bu süreçte dışarıya da negatif, tembel ve beceriksiz gözükürsünüz. Kambur duran insanlar çevrelerine kendilerine güveni olmadığı, utangaç ve çekingen mizacı olduğu şekilde algı bırakırlar. Dik duran kişiler ilgili, enerjik ve güvenilir hissi verirler.

Amerikan antropolog Ray Birdwhistell’ın yaptığı bir araştırmaya göre bir kişinin duruşu geçmişini yansıtır. Uzun süreli depresyon yaşayan kişiler kambur durabilir ve bedenleri kendi üstüne yığılabilir. Şimdiye ve geleceğe olumlu bakış açısıyla bakanlar dik durma eğilimindedirler. Eğer kendinizi sevmediğiniz bir ruh halinde veya üzgün hissederseniz, yığılmış omuzlarınız paylaşmak istemediğiniz tavırları ortaya çıkarıyorsa; duruşunuzu fiziksel olarak değiştirin ve ne olduğunuzun şaşkınlığını yaşayın .

                  Sözsüz dilimiz, başkalarının hakkımızda neler düşünüp neler hissettiğini yönetiyor. Peki kendi sözsüz dilimiz, kendimiz hakkında ne düşünüp ne hissettiğimizi yönetiyor mu? Sadece iki dakikalığına duruşumuzu güç duruşuna getirdiğimizde kendi hissettiğimiz enerjinin ve çevremize yaydığımız enerjinin olumlu anlamda değiştiğini yapılan araştırmalar göstermiştir. ‘’Birkaç dakikalık güç duruşu gerçekten hayatınızı anlamlı bir şekilde değiştirebilir mi?’’ Sosyal psikolog Amy Cuddy ‘’Vücut dilin, benliğini şekillendiriyor’’ diyor.  Ayrıca Güç Duruşu’ nun insanın kendinden emin olmadığı durumlarda bile kendinden emin şekilde duruş sağlamasının, kendine güven hislerini artırabileceğini ve belki de o kişinin başarı şansını etkileyebileceğini sonucunu araştırmalarında yer veriyor.

        Peki, güç duruşu pozisyonu nasıldır? Kollar havada V şeklinde, çene hafif kalkık. Yani, kendini büyük gösterirsin, uzatırsın, alan kaplarsın, temel olarak genişlersin. Bu, genişlemekle ilgilidir. Ve bu durum tüm hayvanlar aleminde geçerlidir. İnsanlar da aynı şeyi yapar. Bu duruşu kendilerini güçlü hissettikleri zamanlarda yaparlar. Jessica Tracy’nin yapmış olduğu araştırmalarda, görme yetisi ile doğan ve doğuştan kör olan insanların, bunu bir fiziksel yarışmayı kazandıklarında yaptıklarını gösteriyor. Yani, bitiş çizgisini geçip kazandıklarında, bunu yapan birisini daha önce görmemiş oldukları halde bu hareketi yapmaları oldukça önemli bir bulgudur. Güçsüz hissettiğimizde ne yaparız? Tam tersini yaparız. Kapanır, kendimizi küçültürüz. Konu güç olduğunda, karşımızdakinin sözsüz dilini tamamlarız. Yani, eğer birisi bize karşı gerçekten güçlüyse, kendimizi küçültme eğilimi gösteririz. Onların hareketlerini yansıtmayız. Yaptıklarının tam tersini yaparız.

     Dik ve özgüven dolu durduğumuzda beyin bir süre sonra ona göre vücut kimyasalımızı değiştiriyor, omuzlarımız düşük, başımız aşağıda olduğunda ise ona göre kimyasal salgılıyor. Bir iş görüşmesine gitmeden önce neler yaparsınız? Görüşme öncesi oturup iki büklüm, eğilip kendinizi küçülterek telefonunuzla mı oyalanırsınız. Bu gerçekten kortizolda ani bir artış sağlar. Yaymış olduğunuz enerji güçsüz bir enerjidir.  Veya dik bir oturuş, dik bir duruş, hatta görünmeyen bir alanda birkaç güç duruşu egzersizi! Neden olmasın? Bu duruşta testesteron hormonunuz yükselecek.  Yaymış olduğunuz enerji daha güçlü olacaktır. Dr. John Diamond önderliğinde yapılan araştırmalarda bu sonucu desteklemektedir. Bir başka yapılan araştırmalardan biri de topuklu ayakkabının mutluluk hormonu salgılamasını olumlu anlamda etkilediği üzerine. Topuklu ayakkabının bir diğer özelliği ise kişiyi dik durmak zorunda bırakmasıdır, boyu yükseltmesi de psikolojik anlamda insanların iyi hissetmesini sağlayan en önemli etkenlerden biri.

Üç Ana Duruşu Tanıyalım

Duruş bacaklarımızın vücudumuzu yer yüzeyinden yukarı doğru taşıyan ve ağırlığını kaldıran harekettir. Doğru duruş dediğimizde ilk akla getirilmesi gereken dik duruş. Yürürken, ayakta dururken, otururken, yemek yerken, bir şeyler okurken, telefonla uğraşırken her zaman dik durmalıyız. Siz yemeğe gitmesin, yemek size gelsin. Omuzları düşürüp iki büklüm telefona eğilmeyin telefon size gelsin. Oturarak bir şey okuduğunuzda kitap size gelsin.

  1. Ayakta durmak

Ayakta düzgün bir duruş denildiğinde: 

Başımız dik, gözler karşıya bakacak şekilde,

Çenemiz yere paralel ve yandan bakıldığı zaman kulaklarımız omuzlarımızla aynı hizada, boynumuz omuzlarımız içerisine gömülmüş bir pozisyona değil başımızı öne doğru düşmesini engelleyen bir diklikte ve düz (başımızın üstünde bir kitap koyduğunuzda düşürmeden rahatlıkla yürüyebilmelisiniz ),

Omuz başları yere paralel öne doğru düşmüş bir pozisyonda olmamasına dikkat edin, sanki iki kürek kemiğimiz arasındaki bir pinpon topunu tutuyormuş gibi sırtınız gergin, gövde dik ve omurga eğrilikleri düzgün olmalı.

Karın duvarı düz içeride ve gergin bel hafif çukur olmalı,

Omuzlar dikleşmeli. Göğüs kafesi dik bir pozisyonda, sırt dik, eller gövdenin yanında avuç içleri karşıya bakar bir pozisyonda ve parmaklar dümdüz olmalı,

             Diz kapakları düz ve birbirine paralel ( içe ?x? şeklinde veya ( ) parantez değil), ayaklar omuz genişliğinde, birbirinde paralel, ayak tabanı çukurluğu düzgün (ne aşırı içe doğru bükülü nede tamamen düz taban) olmalıdır.

2.Oturmak

Dik bir oturuş pozisyonu şu anda oraya odaklandığınız gösterir. Dik oturuş tavsiye edilen oturuş şeklidir. Otururken ki duruşunuz etrafa olan algını yükseltir veya yok edebilir. Oturduğunuz sandalye, çalıştığınız masa, baktığınız bilgisayar ekranı, kullandığınız klavye mouse vb. tüm oturma alanları boynun ve belin doğal çukurluğunu desteklemeli, sırtınızı kamburlaştıran, boynunuzu düzleştiren bir açı oluşturması engellenmelidir. Omurganızı  korumak için dik durmak şarttır.

Bir kadın bacak bacak üstüne attığında ilk önce sağ bacağı sol bacağın üstüne atmalı ve hafif yan oturmalıdır. Bu sizi hem daha ince gösterecek, hem de zarif bir görüntü sergilemenizi sağlayacaktır. Bacak bacak üstüne atmadığınızda bacaklar bitişik ve hafif yan açıyı koruyacak şekilde olmalıdır. Erkekler ise bacak bacak üzerine atacakları zaman ilk önce sol bacakları sağın üzerine atmalıdır. Ayak uçları her zaman karşıyı gösterecek şekilde oturmalıdır. Normal oturuşlarda ise bacak açıklığı bir omuz hizası kadar olmalıdır. İlk intibada etkili duruş kadar, oturuş da önemli rol oynamaktadır. Otururken ellerin kemer altına düşmemesi gerekir. Bacakların oluşturduğu o boşluğa ellerin konulmaması gerekir. Erkekler sağa yada sola elleri alabilirler, bacak bacak üstüne atmadıklarında dizlerin üstüne alabilirler. Kadınlar sağa yada sola alabilecekleri gibi bacak bacak üstüne attıklarında bileklerini hafif aşağı salınacak şekilde alabilirler. Uzun süreli oturmalarda yapılacak pozisyon değişiklikleri uyuşma, kasılma ve kramp risklerini engelleyecektir.

Otururken ayakların çapraz tutulması tavsiye edilmez. Memnuniyetsizliğinizi artırır. Ki bir de kolların kapalılığı eşlik ediyorsa bu duruma; iletişime kapalı olduğunuzun işaretidir.

Rahat bir oturma pozisyonu düşünmeye yardımcı olsa da bu sürede uzun süre kalmamaya dikkat edin. Keyifsiz ve bitkin hissedebilirsiniz.

  1. Uzanmak ve Yatış pozisyonu

 Eğer sessizce rahatlamak, kafanızı dinlemek veya biraz düşünmeye ihtiyacınız varsa kendinizi biraz uzanmak isterken bulabilirsiniz. Bu itaatkar duruş hislerinizle iletişime geçmek için ideal pozisyonlardan biridir. Başkalarının yanında değil, lakin yalnız kaldığınızda uygun ortamlarda uzanabilirsiniz.

 Doğru bir yatış pozisyonu yattığınız zeminin çok yumuşak veya aşırı sert olmamasını gerektirmektedir. Vücudunuzun sağına yatmanız gece boyunca kalbinizin daha rahat çalışmasını sağlar, dolaşımınızı rahatlatmış olursunuz. Dizler anne rahmindeki bebeğin pozisyonu gibi dizler hafif bükülü olmalı ihtiyaç duyulursa dizlerin arasına yumuşak bir yastık konulabilir. Yastığınızın yüksekliği boynunuzu destekleyecek yükseklikte olmalı, çok set veya çok yumuşak yastık kullanımından kaçınılmalıdır. Başınızla gövdenizin uyumunu sağlayacak yumuşaklıkta boynunuzu destekleyecek yastıkları tercih etmenizde büyük yarar vardır.

       Kendi duruşumuzu nasıl yönetebiliriz?  

  1. Farkındalık; Kendinizi Gözlemleyin
  1. Bir boy aynasının önüne geçin ve kendinizi gözlemleyin Duruşunuz nasıl? Omurganız dik mi? Başınızın pozisyonu, ayaklarınızın aralığı, yüzünüzde ki ifade nasıl? Kendinize ve karşınızdakine hangi mesajı iletiyorsunuz?
  2. Bir anlığına geri çekilin. Bu sefer nasıl algılanmak istediğinize karar verin. İstediğiniz tavrı duruşunuzla, nefes alıp verişinizle, yüzünüzdeki ifadeyle nasıl vereceğinizi düşünün.
  3. Çizmek istediğiniz imajı benimsedikten sonra tekrar aynaya bakın. Ne fark ettiniz? İlk ve ikinci duruşunuz arasındaki benzerlikler ve farklılıklar nelerdir.
  1. Diyaframınızdan nefes alın
  2. Göğüs kafesinizi sanki değerli bir yadigarmış gibi nazikçe açın
  3. Başınızın tepe kısmını boynunuzun başladığı yerden itibaren kaldırın, güneşli bir günde ipe bağlanmış balon gibi.
  4. Çevrenizi gözlemleyin
  5. Uyuyan bir bebek gibi nazikçe nefes alıp vermeye devam edin.
  6. Anda kalın.
  7.  Ciddi omurga rahatsızlıklarına yakalanmamak için kısalan kas gruplarımıza esneklik kazandırmalı, yerçekimine karşı koyan kaslarımıza direnç antrenmanı yaptırarak kuvvetlenmelerini sağlamalıyız. Bunu sağlamamız için haftada minimum 3 gün düzenli spora vakit ayırmalı ve yüzmeyi de imkanımız varsa ihmal etmemeliyiz.

 

       Fizyolojik ve akli süreç bir elmanın iki yarısı gibidir. Senin fizyolojin düşünceni, duygunu etkiler. Psikolojik olarak yaptığın her şey de bedenini etkiler. Fizyolojik olarak ne yapıyorsanız bu durumun fizyolojinizde kaldığını düşünmeyin. Bedeninize daha fazla kulak verip, daha fazla hissedip,  daha fazla temas kurmak için zaman ayırabilirsiniz. Hareket etmenin keyfini çıkarabilirsiniz. Sabahları koşup bedeninizin enerjisinin tadını çıkarabilirsiniz. Yüzmeye gidip bedeninizin ve suyun dokunuşunun keyfini çıkarabilirsiniz. Derin nefes alabilirsiniz. Bedeninizle haşır neşir oldukça on sorundan dokuzu yok olduğunu görüyor olacaksınız. Bedeninizin kitabına dalıp sayfaları çevirdikçe; bedeninizin bilgeliğinde sağlığı, mutluluğu, yaratıcılığı, evrenin gizemini keşfedeceksiniz.  Nasıl ki tek bir atom maddenin tüm sırlarını taşıyorsa beden de evrenin tüm sırlarına sahip. Beden tüm gizemleri barındırıyor. Bedenimizle zihnimizi dengeleyebiliyoruz. Beden akla açılan kapıdır. Mutluluğa açılan kapıdır. Bu kapıdan girmeyi bilmek gerekir. Bu kapıdan girebilmek için duruşumuzla gök kubbeye uzanmak ilk adımdır. Unutmayınız ki duruşunuzla şimdinizi ve geleceğinizi inşa ediyorsunuz! Unutmayınız ki; her biriniz tüm varoluşun, onun güzelliğinin, ihtişamının, mutluluğunun, onun muhteşem coşkusunun bir parçası olarak gök kubbeye uzanmayı kendinize borçlusunuz!

                     Mavi kalın!