Karşımızdakine empati yaparken; ruhumuzun kaynağının bir olduğunu hatırlamak değil miydi insanlığımızın rahmi!
‘’Kendine yapılmasını istemediğini başkasına da yapma’’ değil midir ki tüm öğretilerin filizlendiği kaynak. Yunus Emre yıllar önce demiştir ki ‘’Bir ben var bende; benden içeri.’’ Ben kelimesinin tek yakıştığı yerdir bu cümle. Ne dersiniz Ben’ den Biz’ e doğru her birimizin Biz hareketinin öncüsü olmaya! Biz hareketinin öncüsü olma yolunda; her bir kelimem çağrıdır yüreklerinize! Ne dersiniz varoluştan inci tanelerini toplamaya! Ki bu inci taneleridir bizleri zamansız yapan!
Günaydın, tünaydın, iyi günler, iyi akşamlar, iyi haftalar, iyi seneler. Hangi zamanda kelimelerime tanık olursa gözleriniz; zamana ve mekana bağlı kalmaksızın merhaba.
Empati; Eş duyumdur. Ben halinin, Biz olma sürecidir! Empati; insanın karşısındakinin içinde bulunduğu durumu ve o durumun yarattığı ruh halini anlaması, onun düşüncelerini anlamaya çalışması, olaylara o insanın gözünden bakarak, tek taraflı düşünmek yerine, karşı tarafın bakış açısını da katarak anladığını; ifade etme sürecidir. Ve böylece olaylar karşısında anlayışlı ve tarafsız olmaktır. Empati; eş duyumsal davranmaktır. Başkalarını düşünmenin köküdür. Bu davranışın özünde öncelikle eğitim ve olgunluk vardır. Kendimize güven duymanın özü ego, lakin güvenilir bir insan olmanın kaynağı empatidir. Kendimizi ifade etme ihtiyacımız egodan kaynaklanır, lakin etkili iletişimin özü empatidir.
Birisinin özünü görmek, size söylemediklerini anlayabilmek ve davranışlarını gerçek anlamda okumak için kendinize sürekli sormanız gereken soru şudur: ‘’Karşınızdaki kişinin ihtiyacı nedir? Eyleme dönüşmüş veya düşünce seviyesinde kalmış davranışları anlamanın, insanın iç dünyasını görmenin en kestirme yolu onun ihtiyaçlarını görmekten geçer. İnsana dair her şey bunu takip eder. Yaş değişir, durumlar değişir. Lakin bu dinamik değişmez. İnsanın en çok ihtiyaç duyduğu şey nedir? Bu soru insanı insan yapan nedir sorusunun uzantısıdır. İnsan tek başına yaşayamaz. Tek başına var olamaz! Birbirimizle varız. Bir birimizin tanıklığına ve öğretmenliğine ihtiyacımız var. Farkında mıyız; Her birimiz birbirimiz için yaratıldık. Varoluşta insan olabilmek eğitimindeyiz. Bu eğitimde her birimiz bir birimizin öğretmeni ve öğrencisiyiz.
Empati yapabilmenin ilk basamağı öz farkındalıkla başlar. Bu sürecin devamında bütünle birleşip bir olmaktır esas olan. Birey olma dengesi ve aidiyet ruhu Biz’ i oluşturmaktadır. Biz bilincini geliştirip, bir gruba ait olmak bireyi etkiler, ait olma ihtiyacını doyuma ulaştırır. Bu şekilde bireyin kabul görülme ihtiyacı karşılanır. Ki bu durum bireysel gelişim, kendini gerçekleştirmesi için faydalıdır. Tabi bu gelişim için önce sağlam bir ‘’ben’’ alt yapısı gereklidir. Yoksa bütünlük içinde fark yaratamayıp eriyip kaybolup gitmek marifet değildir. ‘’Hiç bir insan kendi başına bir ada değildir, Her insan anakaranın bir parçasıdır’’ denir. Ancak her parça çok özel olmalıdır. Birey olan kişi ne zaman kendinin bir ada, ne zaman kendinin ana karanın bir parçası olduğunun dengesi kuran kişidir. Birey olabilmek, gerektiğinde hayır diyebilme gücüdür. Birey olmak bencillik değil; o farkındalıktır. Denildiği gibi ‘’insan farkında olduklarının toplamıdır.’’ Birey olmamış kişi başkası veya başkalarına bağımlı kişidir.
Attention (ilgi) sözcüğünün kökeni Latince ‘’attendere’’ olup ‘’ileriye doğru uzanmak’’ uzanmak anlamına gelir. Başkaları üzerine odaklanmanın en güzel tarifi bu olsa gerek. Empatinin ikinci basamağı merak etmek ve üçüncü basamağı ilgi göstermek, dördüncü basamağı anlamak ve beşinci basamağı anladığımızı geri bildirim vermekle süreci gerçekleştirmiş oluruz.
Çağımızın en büyük tsunamisinin empati yoksunluğu olduğunu düşünüyorum. İnsanlar yaşam döngüsü içinde yalnızlaştı. İnsanın yalnızlaşması doğasına aykırıdır. Toplumsal şiddet, kaoslaşmanın altında yalnızlaşma ve ikilikler vardır. Her birimiz ötekimiz ile empati kurabilirsek var oluruz. Dostluklar kurmalı, ötekileştirmemeli, empati sanatımızı geliştirmeliyiz. Konuşmak, dinlemek, anlamak, anlaşılmak en güçlü terapi değil midir?
Toplumda gördüğümüz birçok problemli insanın psikolojik olarak suçlu olduğu düşünülmektedir. Ben bu insanların çoğunun yalnızlaşma sonrası sapkınlaştığını düşünüyorum. Yalnızlaşma insanı doğrusunu, ahlakını, vicdanını kaybettirir. Yalnızlaşan insan kendini suçlu ve kopuk görür. Bunun en güçlü çözümü empati kurabilmektir. Empatinin olmadığı yerde benmerkezcilik, bencillik ve şiddet gelişir. Empati sayesinde insan ilişkileri gelişir ve kavgalar yok olur.
Empati; bir insanın iç dünyası hakkında keşifte bulunmak ve ifade etmektir. Her dalışta her seferinde bir inci tanesi çıkarmaktır. Empati kurmak zenginleştirir.
Bilge yerliler der ki: “Bir inci içinde sihrin gücünü gizler…” Ama aynı inci en başında istiridye içinde yabancı bir cisimdi. Değişim ötesi dönüşüm bir kum tanesini inci haline çevirdi. İncilerin oluşum aşamaları hayranlık uyandırıcıdır. İncileri genellikle inci midyesi denilen ve pek çok türü bulunan istiridyeler üretirler. Bu istiridyelerin kabuklarının dirençleri oldukça yüksektir. Açılması son derece zor olan dış kabuklarının kalsiyum karbonat esaslı olan bileşimleri birçok düşman için de caydırıcıdır. Kalsiyum karbonat maddesi aynı zamanda istiridyenin inciyi oluşturmasında da önemli rol oynamaktadır. İstiridyeler içlerine bir başka madde girdiğinde bundan rahatsız olurlar. Bu gibi durumlarda bir korunma yöntemi olarak bu davetsiz misafiri izole ederler ve üzerini sedefle kaplamaya başlarlar. İşte bu kaplama işlemi incinin oluşumundaki ilk aşamadır. İstiridyenin içine giren yabancı cisimler incilerin oluşması için bir çekirdek görevi görürler. Yıllar boyunca bu çekirdek maddenin üstü ince kalsiyum karbonat katmanlarının üst üste gelmesiyle kaplanacaktır.
Empati sürecindeki deneyimlerimizdir bizim istiridyemiz. Empati kurabilmenin oluşturduğu ışık ise inci taneleridir. Empati sürecinde ki deneyimimizdir bizim dışımızdakileri inciye dönüştürebilen. Ve bizleri eşsiz, zarif ve zamansız yapabilen. Kim istemez ki zamansız olabilmeyi. En son verdiğim eğitimlerimin birinde her defasında sorduğum gibi; yine sordum değerli katılımcılara ‘’Hani belirleme gibi bir şansımız yok; lakin sağlıklı bir şekilde kaç yaşına kadar yaşamak istersiniz?’’ Katılımcılardan biri şöyle cevap verdi: ‘’Sevildiğim ve hatırlandığım kadar.’’ ‘’Zamansız, sonsuz yaşamak anlıyorum’’ ben bu cümleden. Evet sevilmek, tercih edilmek, değer görmek, hatırlanmak bizlerin ruhumuzun ihtiyacı. Etki bırakıp hatırlandığımız kadar yer kaplıyoruz zamanda. Evet kim istemez ki biz bu dünyada ki deneyimimizi tamamladıktan sonra da hatırlanmak! Anahtar empati kurabilmektir. Anahtar varoluşta topladığımız inci tanelerimizin zenginliğidir.
Empati/Eş duyumsal süreç üç aşamada gerçekleşir;
Bilişsel aşama: birey öncelikle kendini karşısındakinin yerine koyarak ne düşündüğünü anlamaya çalışır.
Duyusal aşama: Başka bir kişinin olay ve durum karşısında ne hissettiğini anlamaya çalışır.
Aktarma: İlk iki aşama ile zihnimizde oluşan eş duyumsal kavrayışı karşı tarafa aktarmak. Bunun için sözlü dilimizi, beden dilimizi veya her ikisini birden kullanarak karşı tarafı anladığınızı, onun gibi düşündüğümüzü karşımızdaki insanın anlamasını sağlarız.
Empati ne değildir?
Eskiler ne der; zehir miktardan doğar. Sınırsız empati anadilinizi sıfırlamadır. Empati yaptığımızda karşımızdaki kişinin rolüne girdiğimizde o rolde kısa bir süre kalmalıyız. Sonra o rolden çıkıp kendi yaşantımıza dönmeliyiz. Aksi halde karşımızdaki ile fazla özdeşim kurarak sempati yapmış oluruz. Empati karşımızdaki ile özdeşlemek, ona benzemek, sempati yapmak değildir. Karşımızda ile ilgili en iyi ne yapabileceğimize odaklanmak gerekir. Onun için en iyisini yapmak. Ayna nöronlara dikkat! Empati yaptığımızda karşımızdakinin duygu ve düşünceleri anlamak önemlidir. Ancak bu aynı duygu ve düşüncede olmak anlamına gelmez. Başka bir insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demek sempati duymaktır. Bu süreç empati süreci değildir. Karşımızdaki kişiye sempati duyarsak onunla birlikte acı çekeriz ya da seviniriz. Empati ağlayan insanları gördüğünde ağlamaya başlamak değildir. Onların niçin ağladıklarını ağlamaya çalışmak, ardından uygun tepki vermektir.
Empati yeteneğimizi nasıl geliştiririz
Tanie Singer’in dediği gibi ‘’Başkalarının duygularını anlamak için önce kendi duygularınızı anlamalısınız.’’ Öncelikle kendimizi tanımak ve anlamak, iyi bir dinleyici olmak, açık uçlu sorular sormak, yavaş hareket etmek ve geribildirimde bulunmak, hızlı yargılara varmaktan kaçınmak, kendi davranış ve düşüncelerimizi anlamaya çalışmak, geçmişten ders almak, kendimiz ve karşımızdakilerin davranışları için belli sınırlar oluşturmaktır.
Helen Reiss duygusal empati geliştirmede; derin diyafram nefesi alıp, zihni soyutlayarak( örneğin bir noktaya odaklanarak zihindeki duygu ve düşüncelerden uzaklaşmak) öğrenilebilecek bir programa hazırladı. Reiss, ‘’Çevrenizde olan biteni ortamdan soyutlanarak tepki vermeksizin gözlemlemek, yaşadığınız etkileşime dair bilinçli bir farkındalığa ulaşmanızı sağlar diyor.’’ Ve ekliyor: ‘’Fizyolojinizin dengeli olup olmadığını bu şekilde anlayabilirsiniz. O an orada öne çıkan şeyleri böylece daha kolay fark edebilirsiniz. İnsanlara samimi davranır, istemeseniz de gözlerinin içine bakar, yüz ifadelerine dikkat ederseniz bir süre sonra kendinizi onlara daha yakın hissetmeye başlarsınız’’ diyor.
Bir halk masalı insanın kendileriyle ve hatta doğada ki bütün canlılarla empati kurması gerektiğini şöyle anlatır; Göğsü kınalı bir serçe varmış. Gök gürlediği zamanlar tir tir titreyerek yere yatar, gök yıkılmasın diye de ayaklarını havaya kaldırırmış. Bir yandan da “korkumdan kırk kantar yağım eridi” dermiş. Bir gün birisi demiş ki “sen kendin beş dirhem gelmezsin; nerden oluyor da kırk kantar yağın eriyor?” Bunun üzerine serçe şu cevabı vermiş; ‘’Herkesin dirhemi de, kantarı da kendine göre; siz ne anlarsınız”. Bu masal insanların empati kurmadan birbirlerini anlayamayacaklarını anlatmaktadır. Her insanın hatta doğadaki her canlının kendine özgü bir bakış açısı vardır. Dışarıdan baktığımızda bu bakış açısını göremeyiz ve davranışlarına da bir anlama veremeyiz. Ancak karşımızdakinin yerine kendimizi koyup, olaylara onun gözüyle bakarsak onun duygu ve düşüncelerini anlamamız ve dolayısıyla da davranışlarına anlama vermemiz mümkün olur.
Masal gibi; masaldan daha gerçek! Göğsü kınalı serçenin yürek çarpıntısını hissettiniz mi? Tesadüf mantıklıdır. Karşılaştıklarınızın yürek çarpıntısını hissetmeye ne dersiniz? Biz okyanusunda buluşmaya; varoluşun muhteşem incilerini toplamaya ne dersiniz?
Empati yaptığımızda doğuyor insanlığımız! Daha bağlı, daha mutlu, daha huzurlu, daha sürdürülebilir bir dünya için: Göğsü kınalı serçenin selamıyla kalın!