• İlkay Mavili YILMAZ | Eğitmen | Yazar |NLP Uzmanı | info@ilkaymaviliyilmaz.com
Sen Bir Markasın! Kararların ruhunun fısıltısını duyuyor mu?

Sen Bir Markasın! Kararların ruhunun fısıltısını duyuyor mu?

       Ruhunun fısıltısını duyabiliyor musun? Ruhumuzun fısıltısını duyabilmektir sezgi. Sezgiyle mayaladığımız kararlarımız; ruhumuzun fısıltısını dinleyerek aldığımız kararlardır.  Hepimiz birer canlı tarih kitabıyız. Sezgilerimiz mayasını derin bilgeliğimizden alır. Şans eseri yapılan bir tahmin değildir. İnsanın gelişigüzel duygusal tepkileri değildir.  Mental mirasımızdır! Köklerini, bilgilerin özümsenmesinden, deneyimlerin kristalleşmesinden ve beyindeki gözden alan sezgi, ruhumuzun bilinçli fısıltısıdır. Bu fısıltının hayatınızı aydınlatmasına izin vermek ister misiniz!          

        İçgüdü ve anlağın bir birleşimidir. Gerçeği birden kavramada iç güdüden faydalanılır. Anlak da iç güdü de uyku halinde olan bilinci uyandırır ve onu tutkularından kurtarır. Öyleyse sezgi kendi bilincine varmış içgüdüdür.

        Süper mantık olarak tanımlanan sezgi; en çok kötülenen zihinsel becerilerden biridir. Beyin almak zorunda olduğu bir kararla ilgili tüm verileri (önceki deneyimlerinden edindiği milyarlarca bilgiyi) göz önünde bulundurmak için süper mantığını kullanır. Süper mantık, beynin milyonlarca olasılık ve permutasyonu hesaba katarak, mutlak başarıya dair kesin bir tahminde bulunabilmek için şaşırtıcı matematik hesaplamalarını tamamlandığı an olarak görülebilir.  Ve bu tahmini şöyle ifade ediliyor bir çalışmada  ‘’Yaşamınızın size sunduğu sonsuz veri bankasını göz önüne almanız ve bu karar verme sürecinde size sunduğu trilyonlarca bilgiyi bir araya getirmeniz halinde, başarma ihtimaliniz %83.7862 olur.’’ Beyindeki bu hesaplama biyolojik bir tepkiye dönüştürülür ve kişi tarafından sezgi olarak algılanır.

         Sezgi sprütüel bir niyet değil; yaşamsal bir beceridir. İnsan karar alırken, biri mantıksal, diğeri sezgisel, diğeri duygusal üç sistem kullanır. Mantıksal sistem, ölçüp biçerek, neden-sonuç ilişkileri kurarak, insan sezgileriyle de durumu çok hızlı gözden geçirip, içinde bulunduğu durumu analiz ederek karar alır. Çoğu zaman insanın mantığı, sezgilerinin gerisinde kalır. Daha mantık durumu algılamakla uğraşırken, insanın sezgileri bütün bilgileri değerlendirir; yaşadığı deneyimlere dayanarak karara ulaşır.

            Bu konuyla ilgili Eistein diyor ki; ‘’Sezgisel akıl kutsal bir hediyedir, rasyonel akıl ise sadık bir hizmetkâr. Hediyeyi unutup hizmetkâra saygı duyan bir toplum yarattık.’’ Bu yaklaşımı İmam Gazali de "İnsanda iki göz vardır. Birincisi fiziki gözdür. İnsan bununla maddi dünyaya yönelir ve bir takım bilgilere ulaşır. Bu göz bilim ve felsefeyi kuran akıl gözüdür. İnsan için bu yeterli değildir. İkincisi ise kalp gözüdür. Kalp gözü manevi olduğu için insan kalbiyle gerçekleri bütün açıklığıyla kavrar." sözüyle desteklemiştir.

     Spinoza sezgiyi ‘’tabii ışıma’’ olarak, Gerd Gigerenzer ise sezgiyi bilinç dışının zekası olarak tanımlıyor. Sezgi dolaysız içsel bir kavrayış, ani iç görü, altıncı his de denebilir. Bilinç dışı zihnin geçmiş deneyimleri bilgi birikimlerini çok hızlı tarayarak karar verme sürecinde etkili oluyor. Bu tarama kendini ve dünya ile ilgili çok geniş bir tarama oluyor. Yaratıcılığında kapısını açan sezgi iş dünyamızda da çok etkili oluyor. İnsan ilişlerinde de sezgi, sözlerin ötesini ve sözsüz mesajları kavramımızı sağlar.

     Yokluktan varlığa çıkan bir sıçramadır.  Bir biliş farkındalığıdır. Bir düşünce konusunun doğrudan doğruya, kasıt ve ihtiyat olmaksızın birden bire kavranmasıdır. Beden doğal bir tepki verdiği zaman, buna içgüdü denir. Ruh doğal bir tepki verdiği zaman, buna sezgi denir. Bunlar birbirine benzer, ancak çok farklıdır. İçgüdü bedene aittir ve kabadır. Sezgi ise ruha aittir ve incedir. İkisinin arasında ise uzman olan zihin bulunur. Ve zihin asla doğal tepki vermez.  Sezgi bilginin doğrudan, aracısız olarak kavranmasıdır. Bununla birlikte sezginin akli, tecrübi, mistik ve estetik türleri bulunmaktadır.      

       Sezgi düşünmeden düşünebilmenin gücüdür.  Einstein’in da dediği gibi ‘’99 kez düşünüyorum ve hiçbir şey bulamıyorum. Düşünmeyi bırakıyorum, sessizce yüzüyorum ve gerçek bana geliyor.’’ Mahatma Gandi’nin de dediği gibi ‘’Dinlemeye ne kadar gönüllüysek o kadar yüksek tonda geliyor.’’ Kuluçkaya yatmak, yani odaklandığımız konu sonrası sessizlik, düşüncesizlik akışında olmak;  meditasyon alışkanlığını korumak, iyi bir gözlemci olmak, konuyla ilgili araştırma yapmak, herhangi bir yetenekte, spor dalında veya yaptığınız işte uzmanlaşmak, net sorular sormak sezgi yeteneğimizi güçlendirir.

         Sezgi sürecinde tarafsızlık, kilidi açan anahtardır. Bir izlenimin tarafsız ve doğru olduğunu anlamamızı sağlayan gösterge; söz konusu izlenimin içinde duygu barındırmayışıdır. Sezgi sadece bir aynadır. Hiçbir şey yaratmaz, sadece yansıtır. Olanı yansıtır. Karanlık bir gecede yıldızları ve ayı yansıtan saf, sessiz ve berrak su gibidir. Hiçbir şey yaratamaz. Bu berraklık nedeniyle doğuda ona üçüncü göz adı verilir. Sezgi yeteneğini geliştirmek deneyimler içinde ki almamız gereken dersleri görmemizi sağlar. Patton  "Duygu odaklı liderin sezgisi ile uzmanın sezgisinin farklı olduğunu bilmenin önemini” vurgular. Uzmanların öğrenme ve tecrübenin sonucunda oluşan ve kolay uyum sağlayan sezgileri varken, diğeri daha ilkel güdülerden kaynaklanır ve duygular tarafından daraltılmış bir dikkat aralığına dayanmaktadır. Havard Ekonomi Okulu’nda yürütülen çalışmada ulusal ve uluslar arası yöneticileri başarılarının %80’ini sezgileri hareket etmelerine bağlamaktadırlar.

               Stresli hissettiğiniz, çok fazla çalıştığınız veya yorgun olduğunuz anlarda, sizin için doğru olan şeyi bilmek çok daha karmaşık bir hal alabiliyor. Psikoterapist Jenn Berman’ın açıklamasına göre böyle durumlarda bir karar vermeye çalışırken içgüdünüzün size yolladığı gizli mesajları kaçırma olasılığınız artıyor.

                 Ve der ki Maya Angelou  ‘’İç sesinize ve içgüdülerinize güvenin. O sükûnet içinde Tanrı’nın sesini duyacaksınız.”