• İlkay Mavili YILMAZ | Eğitmen | Yazar |NLP Uzmanı | info@ilkaymaviliyilmaz.com
 Susma Sanatı; Sessizliğin Sesini Dinleyebilmektir!

Susma Sanatı; Sessizliğin Sesini Dinleyebilmektir!

    

       İnsanın kendi varlığını kabulü, en önemli sıçrayışıdır. Ve bu kabul ediş akışı bir farkındalık başlatır. Nereden geldiğini, şu an nerede olduğunu, nereye gideceğini, varoluş amacını ve varoluşta kendini var etme aracını sorgulatır. Var olmak sizin kendi elinizde. Varoluşumuzun hissettirdiği mutluluk ve heyecan, varoluşunuzu yansıttığınız iletişim aracınızı ne kadar etkin yönetebildiğinizle alakalı. Her kelimemizle, her davranışımızla yeniden doğuyor, yeniden var ediyoruz kendimizi. Ve her bir doğum yeni başlangıçlara, bambaşka mucizelere açılan kapı. Ve kapı Sen’sin. Ve kapı; önce susmakla aralanıyor. Sessizliğin sesini dinlemektir susmak. Kendine ulaşmaktır susmak. Kendine doğmaktır susmak. Sus ki önce kendi hakikatini dinleyesin, sus ki evrenin sesli ve sessiz sesini dinleyesin, sus ki farkındalığın filizlensin! Sus ki kelimelerin anlam kazansın. Hepimiz bir tohumuz, muhteşem potansiyeli barındıran. Ve kendi potansiyelimizi doğurabilmek için önce susmak gerekir.

    Yazarın dediği gibi: ’’Ruhumuzun derinliklerinde taşırız susabildiğimizde ki asaleti. Dilin ucuna gelen onca sözü, bizi esir almasın diye o derinliklere kilitleriz. Konuşmanın verdiği tada, susarak şerbet katarız. İşte bu yüzdendir ki konuşmak kadar susmanın da asaleti ve şerefine ermek büyük bir sanattır.’’

         ‘Leyla’ya sormuşlar;

-          ‘’Sen mi Kays’ı çok sevdin; yoksa o mu seni? Kara gözlü, kara saçlı Leyla iç geçirdi, üzüldü.

-          ‘’Dostlar, bu nasıl bir soru, bana böyle bir soruyu nasıl sorarsınız?! Elbette ben onu sevdiğinden daha çok sevdim…’’

-          ‘’İyi ama Leyla, o senin için deliye döndü, çöllere düştü, adı Mecnun’a çıktı ve kurtlarla ve kuşlarla konuşur oldu…’’

-          ‘’İşte bakın, o gitti, bana olan aşkını ona buna anlattı. Ben ise aha şuracığımda, kalbimin içinde  onun aşkını saklayıp durdum. Hiç kimseyle ne paylaştım, ne kimseye dert yandım. Şimdi siz karar verin, o mu beni daha çok sevmiş, ben mi onu?!..’’

       Güzel Dost, zamansız, mekansız ve mesafesiz; gözlerinizle, yüreğimden akan düşüncelerimin göz göze buluştuğu her bir kelimemle merhaba. Bireysel markamızı yaratmak için çıkmış olduğumuz bu yolculukta, ’Var Oluşumuzu Yansıttığımız Aracımız: İletişim’ durağında ki alacağımız yakıt sözsüz iletişimin parçası; etkili iletişimin giriş kapısı: ‘Susma Sanatı’ ile devam ediyoruz.

     Kelimelerimizle mi anlatılır hep anlatılmak istenenler. Sustuğumuzda ifade edemez miyiz kendimizi. Sustuğumuzda gözlerimiz dile gelmez mi? Gözlerimiz derin derin anlatmaz mı söylemek istediklerimizi. Bir dokunmamızın binlerce söze bedel olabileceğini ve ne söylediğimiz midir izi bırakan; nasıl söylediğimiz midir? sorusunun cevabını, her bir davranışımızın bizi nasıl var ettiğini veya yok ettiğini, her bir davranışımızın önce kendimizi; sonra karşımızdakini nasıl etkileyebileceğimizi; bütünü nasıl yönetebileceğimizi; tüm bu kavramların içini sözsüz iletişim akışı içinde dolduracağız. Ve unutmamak gerekir ki insanlar ne söylediğinizi unuturlar; ama ne hissettirdiklerinizi asla unutmazlar. Bu durumda sözsüz iletişim sürecini yönetmekle mümkündür.

        Sözsüz iletişim kelimeler olmadan mesajların gönderilmesi ve kelimelere olmadan mesajların algılanmasıdır. Kelimelerden önce konuşur sözsüz dilimiz. İnsan ilişkilerinde çok önemli bir rol oynar; şöyle ki, sözel iletişim % 7 etkili iken, sözsüz iletişimiz % 93 etkili olduğu yapılan araştırmalarda saptanmıştır. Bir önce ki buluşmamızda sözsüz iletişim parçalarından ‘Ses tonumuz’ üzerinde durduk ve  ‘Susma sanatı’ ile devam ediyoruz. Ve sözsüz iletişimin diğer parçaları; göz teması, başın kullanımı, dokunmak, eller-kollar-ayaklar, jest ve mimikler, beden duruşu, oturuş şekli, mekan ve mesafe kullanımı, kılık kıyafet-aksesuarlar, renkler, koku, hijyen, zaman yönetimi, zarafet ve görgü kuralları kavramlarıyla gelecek buluşmamızda devam edeceğiz.

           Susmak, göz önünde bulundurulması gereken önemli sözsüz iletişim süreçlerinden birisidir. Zira susmak, kurulan iletişimin süreç ve amaçlarını değiştirebildiği gibi iletişimi tek başına da güçlendirebilmektedir. Bu durum Türkçe de ‘sözün bittiği yer’ olarak özetlenebilir. Susma bilgeliği, iletişim sürecinde bireyin karizmatik bir kişiliğe sahip olduğunu gösterebileceği gibi, kendisine olan güven eksikliği veya iletişime kapalı olduğunu da ifade edebilir. Susmanın anlamlandırılması birçok durum, değişik ortam ve psikolojik unsurlara bağlı olarak sınıflandırılabilir. Bizim üzerinde durduğumuz süreç susmanın asaleti. Susmanın bilgeliği.

              Soru sorma ve cevap verme anlarında yapılan susmaların da pek çok anlamı vardır. Konuşma anında karşımızda kişinin konuyu net anlayabilmesi için susarız. Kontrollü susma hata yapma oranımız düşürür. Susmanın anlamlandırılması güven duygusu yaratır ve verilen bilginin ikna ediciliğini artırır.

              Chesteron der ki; ‘’ Susma, dayanılması çok güç bir hazır cevaptır.’’ Evet susmak bir disiplindir. Susmak bilgeliktir. Susmak bir birikimin, doyumun yansımasıdır. Bilgeler insan konuşan bir varlıktır diyerek insanı diğer canlılardan ayıran, onu üstün kılan yönüne işaret etmişlerdir. Konuşma kabiliyeti bir yönüyle insan müthiş bir üstünlük sağlar. Diğer yönüyle de ağır bir sorumluluk yükler. Dile sahip olmak, konuşmayı kontrol altına almak bir disiplin, bilgelik ister.

       Düşünürler der ki; ‘’Susan kurtulmuştur’’. Günümüzde adı konmamış yaygın hastalıklardan biri de boş, anlamsız ve gereksiz konuşmaktır. Lokman Hekim’e ‘’Senin hikmetin nedir?’’ diye sorulunca ‘’Ben yapmam gerekmeyen şeyi sormam, beni ilgilendirmeyen şeyin peşine düşmem.’’ diye cevap vermiştir. Tüm bunlar demek değildir ki haksızlığa boyun eğmek veya ‘’Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’’. Susmak zayıflık olarak algılanamaz. Tam aksine susmak en güçlüsünde hazırcevaptır. Çünkü susmak kudrettendir. Zor iştir öfkeliyken susabilmek, haklıyken durabilmek. Böylesi durumlarda susabilmek için insanın güçlü bir kişiliğe ve özgüvene sahip olması gerekir. ’’Cahil insan karşısında kitap gibi sessiz kalmak aklın zirvesidir.’’ der düşünür. Zayıf karakterli insanlar, her söze söyleyecek bir cevap bulurlar. Her durumda haklı çıkacaklarını sanırlar. Kısa vadede başarılı olduğu durumlar görülebilir. Ancak uzun vadede foyaları ortaya çıkar. Susmak tepkisizlik olarak değerlendirilemez. Ağızımızdan hoyrat sözler çıkması konuşmak sayılmamalı. Onun yerine zarif sessiz tepkiler ortaya konabilir. Anlamlı bir bakış, bir derin gülüş, vakur bir duruş binlerce sözden daha etkilidir. ‘’Az olan çoktur’’ felsefesini unutmamak gerekir. ’’Çok olan da yoktur. Kontrol edilemeyen konuşma birçok problemi de beraberinde getirir, oysa sabır, sükûnet ve düşünce çözümün kendisidir.

       Susmak, karşımızdakileri anlamak için kendimize ve muhataplarımıza fırsat sunmaktır. Susan insan anlamaya ve dinlemeye kapı aralamış demektir. İnsan susmadan, dinlemeden, düşünmeden kendisini, karşısındakileri ve evreni anlayamaz. Anlayamamak kaosu doğurur.

Susmak değerimizi oraya çıkarmak için değerli bir fırsat olabilir. Susalım ki insanlar bizi değerlendirmek için zaman ve zemin bulsunlar. Ağızımızı kapatıp ruhumuzu ve gönlümüzü açalım insanlara önce. Suskunluğun asaletini, kontrolsüzce konuşmaya tercih edelim. Bilenler konuşsun, bilmeyen sussun. Bütün mesele konuşmak ve  arasın da ki dengeyi doğru kurmaktır. Akıllı insanlara özgü olarak çoğu zaman susmayı ve dinlemeyi tercih etmek en doğru olandır. Gerektiği zaman özüyle, gözüyle, yüzüyle, sözüyle tepkiyi koyabilmektir. Susmak hoyrat tepkiler vermektense, asil cevaplar verebilmektir sessizce. Kimi insanlar kendini ilgilendirsin, ilgilendirmesin her şeyi sorar ve gereksiz uzun uzun konuşurlar. Bu durum hem kendilerini yorar, hem daha çok hata yapmalarına sebep olur, hem de karşı tarafı bıktırır. Günümüzde insanın en fazla zorlandığı konulardan biri, belki de en başta geleni dilini tutamamaktır.

      Gerektiği yerde gerektiğince konuşmak erdemliliğin başında gelir. Dilini tutabilen kendini de tutabilir. İnsan düşüncelerine hakim olabilir, nefsini kontrol edebilir ve dilini tutabilirse sağlam bir kişi ve karakter kazanabilir. Bu şuurdaki bir insan varlığının kanunlarını ve kendini keşfetmekle hayatın amacı olan sonsuz huzur ve mutluluğun yolunu tutmuş olur. İnsanın huzur ve saadeti kendi içindedir.  İç dünyamızda ki duygu ve düşünceler bedenimizin besin kaynağıdır. Ve biz bu besin kaynağına susmak kapısını geçerek ulaşabilir. Daha önce ki yazılarım da dediğim gibi her şey içeriden dışarıya. İnsanın dış şartlarını düzeltebilmesi için önce iç şartlarını iyileştirmesi gerekiyor. Dışarıda ne olup bitiyorsa için dışarı yansımasıdır. İç şartların iyileştirilebilmesi için susabilmek kendimizi, çevremizdekileri, evreni duyabilmek gerekir. Konuşarak çevremizdekilerden toplamaya çalıştığımız güzel duygular (sevda, sevgi, saygı, erdem vb)  suskunluğun gizeminde saklı aslında. Unutmamak gerekir ki cahilin kalbi dilinde, alimin dili kalbindedir. Hamzatov’ un dediği gibi ‘’İnsanoğlunun konuşmayı öğrenebilmesi için iki yıl, dilini tutabilmesi için 60 yıl gereklidir.’’

      Evrenin bizimle konuştuğunu, hayatta kaşımıza çıkan her şeyin bize mesaj verdiğini, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, tekamülümüz için gerekli olduğunu anlatır bize sessizliğin sesi. Ve her şeyden önce içimizdeki sesi dinletir bize. Kendimize ulaştırır bizi. Kendine ulaşanın farkındalığı artar.

    Evrenin sırrı sözün gizemindedir. Çünkü her şey bir sözle var edildi. O sebeple sözün değeri çok yüksektir. Hoyrat ağızda sakız olmamalı sözler. Onun içindir ki evrenin sırrına ulaşabilme yolunda iletişimi; dilin sözüyle değil ruhun sesiyle kurmak gerekir. Bu ses içten gelen ihtişamlı bir sestir. O sesi duymak için önce susmak lazım. Sözün ve sesin esrarı sessizliğin sesinde saklı. Kelimelerinizin arasında boğulmayıp; sessizliğin sesinde ki ihtişamı yakalamanız dileğiyle. Su gibi dingin ve usulca… Su gibi latif ve aziz… Susmak güzeldir.

        

Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi;

‘’……susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi.

Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.

Derin denizleri ise  ancak derin sevdalar.

Anladım ki derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.

Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.’’