Yüreğimden çağlayarak akan kelimelerime odaklanan gözlerinize, merhaba…
Olmak istediğiniz Siz’ e doğru çıktığımız Bireysel Marka Yolculuğumuz keyifle devam ederken yakıt tankımızı doldurmak için durduğumuz; İmaj Yönetimi durağında ki alacağımız yakıtlar henüz bitmedi. Evet ‘’özgüven’’ yakıtımızı doldururken sizlerle kelimelerimin aynı an’ ı paylaşmanın mutluluğunu yaşadığımı bilmenizi istiyorum…
Özgüven her şeyden önce bireyin özünü bilmesi; özünü kabul etmesi; özüne; özünün gücüne güvenmesidir. Yeterlilik duygusunun hissettirdiği; emin olma halidir. Herhangi bir işi yaparken sizi iyi hissettiren histir.
Özgüven; kendinizi algılama ve duyumsama biçimini yöneten güçtür. Bu güç yaşamının bütün yönlerini etkiler. Bu güçle zamanla artan özgürlük ve mutluluk duygusu kazanırsınız. Bu güçle yenilgi ve sıkıntıları mutluluk ve başarı yolunda birer basamak olarak değerlendirirsiniz.
Eğer temelinde her birimiz birbirinin eşi bir beyinle, aşağı yukarı aynı düzenleme ve usta olma potansiyeli ile dünyaya gelmişsek, niçin çağlar boyu sınırlı sayıda insan bu potansiyel gücü fark edip varoluşa katkı sağlayıp; iz bırakmıştır? Mutluluk hepimizin en doğal hakkıyken neden neden birçok insan mutsuz, neden birçok insan bir maddeye veya bir insana tutsak ve bağımlı olarak hayatını sürdürür? Cevaplanması gereken en önemli sorular bunlardır.
Bir çok insanın bazı alanlarda olağanüstü yetenekleri olduğu halde; pek azı belir bir yere gelebiliyor. Doğal yetenek ve üstün zeka derecesi gelecekte ki başarıları açıklamaya yetmiyor. Hepimizin hayatı sanatsal bir çalışmadır. Hepimiz potansiyelimizle dünyaya geliriz. Hepimiz kendi hayatımızın heykeltıraşıyız; kaderimizin elimizde olduğunun farkında olmalıyız. Kaderimizi şekillendirecek potansiyelimizi kullanabilme ve geliştirebilme becerisini edinebilmeliyiz. Ki bu becerinin kaynağı özgüvenimizdir. Mutlu; başarılı ve geniş bir hayatı; sınırlı düşünce ve davranışlarla elde edemezsiniz. Sınırlı düşünce ve davranışın genişlemeye giden yolunda kaynak ve köprü özgüveninizdir.
Özgüven, psikolojik yaşamın ana öğelerinden biri, duygusal bir gerekliliktir.Kendini belirli bir ölçüde değerli bulmayan insanın temel gereksinimlerinin çoğu karşılanmadığı zaman sıkıntı içinde yaşar. Sıkıntı bireyi mutsuz yapar; düşünceyi daraltır; gelişimi durdurur.
İnsanların diğer canlılardan ayırt eden özelliklerinden biri kendinin farkında olması ve gelişime, geliştirmeye, üretmeye açık olmasıdır: İnsan bir kimlik oluşturur ve sonra bu kimliğe bir değer kazandırır. Bir başka değişle kim olduğunu bilerek tanımlamak, daha sonra bu kimliği sevip sevmediğinize karar verme gücüne sahipsiniz. İşte özgüven sorunu bireyin bu yargı gücü ile ilgilidir. Çevrenizde ki kimi şekil, ses ve duyumları sevmeyebilirsiniz. Ama kendinize ait kimi parçaları red ediyorsanız; sizi ayakta tutan ruhsal yapılarınız bundan zarar görecektir. Kendinizi yargılayıp red ettiğinizde var olamazsınız. Var olamadığınız yerde psikolojik ve fiziksel yokluk başlar. Kendinizi yargılayıp red ettiğiniz yerde sosyal, akademik ve mesleki daha az risk alırsınız, insanlarla karşılaşmaktan, başarısızlık olasılığı bulunan herhangi bir durumun üzerine gitmekten, kendinizi ifade etmekten çekinirsiniz. Kendinizi red ettiğinizde potansiyeliniz daraltır; zamanla yok edersiniz. Kendinizi daha çok yargılamamak ve red etmemek için koruyucu duvarlar örer, savunmalar geliştirirsiniz. Kendinize karşı suçlama ve öfke duygusu gelişir. Sürekli bahanelere sığınır ve bağımlılık veren maddelere yönelebilirsiniz.
Hiç tedirgin hissetmesek veya bulunduğumuz yere ait olmama hissi bizi rahatsız etmese; hiçbir zaman konuşmaktan zorlanmasak, asla utangaç olmamak ve bir an olsun endişe hissetmesek muhteşem olmaz mıydı.
Kendilerini ve diğer insanları rahatlatmak gibi harika bir yeteneğe sahipler. Ve genelde güçlü onaylanma ihtiyacına yönelik ortaya çıkan endişeden arınmış gibiler. Hem kendileriyle; hem çevreleriyle barışıktırlar. Özgüvenin dışardan gelen övgü, suçlama ve kişisel donanımla bir ilgisi yok. Doğuştan gelen gizemli bir özellik de değil. Art arda bir çok başarının sonucu da değil. Gerçekte herhangi birinin kazanabileceği bir beceri. Bizi gerçekten özgüvenli yapan nedir? Geçmişten ve şu anki koşullardan bağımsız; her durumda bizimle olan sağlam bir özgüven inşa edebiliriz. Nerede ve kiminle olduğunuzu bağlı olmayan, daima hazır ve güçlü bir özgüven.
Özgüveni ayakta tutan iki sutun; Özdeğer (kimlik boyutu) ve yapabilme duygusu’ dur (bilgi, beceri).
Özgüven Yönetimi
• Özünün Gücüne Güvenmek;
‘’ Kim olduğumuz’’ sorusu kadar önemli olan, ‘’Nereden geldiğimizin’’ farkında mıyız? Sen Öz’ün form almış halisin. Kaynağımız ‘’Yaradan’. Bir başka soru ‘’Kendinizi nasıl görüyorsunuz?, Kendiniz hakkında ne hissediyorsunuz? Kutsallığınızın bilincin de misiniz?’’ Her birimizden bir taneyiz. Her birimiz eşsiziz. Değerinizi anlamak için alkışları beklememek gerek. Onun içinizde olduğunu bilincinde olmak temel olandır. Siz Öz’den değerlisiniz. Özünü bilen gücün farkındadır ve ‘Yüce Güce’ güvenir.
Her şey içerden dışarıya doğrudur. Dışarıda ne olup bitiyorsa için dışa yansımasıdır. Varoluşumuzda vardır değer görme, kabul görme, varlığımızı yansıtma, katkı sağlama, güvenilir olma, aidiyet ihtiyacı. Tüm bu ihtiyaçların doyuma ulaşması bizim özgüvenimizi oluşturmaktadır. S. Freud der ki: “Güç ve güveni hep dışımda aradım. Ama bunlar insanın içinden gelir. Ve her zaman oradadırlar.”
Tekrar kendimize döndüğümüzde; Üstad der ki ‘’Ben Kapıyım’’. Evet kapınız içinizde; ‘’Siz kendinize değer veriyor musunuz?’’ Siz kendinizi değerli görüp; değer vermezseniz; Kim sizi değerli görüp; değer verebilir ki? Siz kendinizi değer görmeye layık görmezseniz; kim size değer vermeyi layık görür ki?
Kendine değer vermeyen; başkasına da değer veremez. Kendinizde olmayan bir duyguyu bir başkasına veremezsiniz. Verdiğinizi zannedersiniz. Veya bağımlısı olursunuz; bu değer vermek değildir. Benliğimiz büyük oranda kendimizi algılayış biçimimizle ilgisidir. Kendini sevilen, başarılı olarak algılayabilen kişi; çevresi tarafında sevilir ve başladığı işi başarılı olarak tamamlar.
Yaşadığımız olaylar kendimizi algılayışımızı ve kendimiz verdiğimiz değeri etkiler. Yeteneklerimize güvenelim. Kendimize inanalım. Başarılı deneyimlerimiz benlik algımıza verilen birer doping gibidir. Başarıyı yakaladığımızda iliklerimize kadar hissedelim.
Başarma hissini hiç de alçak gönüllülük yapmadan bütün hücrelerimizde hissedelim ki his hep bizimle yaşasın. Bu hissediş o kadar kalıcı olsun ki istediğimizde onu tekrar yaşayalım.
• Kendini Sevmek
Louis Auchincloss,’’bir insanı ayakta tutan enerjidir. Ve enerji hayatı sevmekten başka nedir ki?’’ Ve hayatı sevmek önce kendimizi sevmekle başlar. Ve öze-güvenmek kendini sevmekten başka nedir ki? Sır öncelikle kendimizi sevmek; yürek kadar egoyla. Egonuz yürekte yukarda olursa gaddar olursunuz. Egonuz yürekten aşağıda olursa köle olursunuz. Yürek kadar egoyla önce kendimizi sevelim. Kendini sevmeyen bir başkasını sevemez. Sadece bağımlısı olur. Kendinde olmayan bir duyguyu başkasına veremez. Ve siz kendinizi sevmezseniz kim sizi sevebilir ki? Kendinizi nasıl tanımlarsınız. Hangi sıfatları kullanıyorsunuz? Gerçek siz ve ideal sizle aynıysanız o zaman sağlıklı bir benlik kavramınız var. Büyük ihtimalle özgüvenli hissediyorsunuzdur; çünkü olmak istediğiniz gibi birisinizdir.
Barışık olun kendinizle, yüzleşip yapıcı eleştirilerde bulunmak gerekir. Diğer yandan kendimize karşı zaman zaman çok acımasız davranabiliyoruz. Kötü yaptıklarımıza odaklanıp; iyi yaptıklarımızı görmezden geliyoruz. Kendinizi eleştirmekten, şikâyetçi olmaktan, mükemmel olma isteğinizden vazgeçin. Bu durumda özgüvenimizi zedeliyor. Korkularınızın üstesinden gelebiliyor ve akıllı riskler alabiliyor musunuz?
• Kendini Tanımak ve Odaklama Yönetimi
Potansiyelini keşfet. Güçlü ve güçsüz yönlerinin farkında olup; güçlü yönlere odaklanıp; daha da geliştirmek gerekir. Ve yine güçsüz yönlerde de ne yapabilirim sorusunun cevabı üzerine de çalışmak gerekir. Sydney Harris der ki ’’Dünyanın kederinin %90’ı, insanların kendilerini, yeteneklerini, zaaflarını ve hatta gerçek faziletlerini bilmemelerinden kaynaklanıyor. Bir çoğumuz hayatı tamamen ona yabancı olarak yaşıyoruz.’’
• Katkıda Bulunmak
Eleanor Roosevelt der ki ’’ Katkıda bulunmaktan vaz geçtiğinizde, ölmeye başlarsınız’’. Etkili olduğunuz hissediyor musunuz? Bir fark yaratıyor musunuz? Toplumun katılımcı bireyi olmak olduğunuz bilmek size değerli olduğu hissi verecektir. Üretip; katkı sağladığınız zaman ‘Ben varım, güçlüyüm’ ihtiyacınızı doyuma ulaştırmış oluyorsunuz. Eğer ruhunuzda dahil olduğunuzu, fark yarattığınızı hissediyorsanız, nereye giderseniz yanınızda taşıyacağınız sağlam bir özgüveniniz olacaktır. Olumlu yanlarınızı keşfedin: Varoluşa katkınızın farkında olun. Simone de Beauvoir der ki: “Yaşam kendi varlığını devam ettirme ve kendini aşma uğraşısıdır. Eğer sadece varlığı korumak söz konusuysa yaşamın ölümden farkı kalmadığı gibi insan ile bitkiyi ayırmak da imkansızlaşır.”
• Kendini Kabul Etmek
İnsanın kendi varlığını kabulü önemli sıçrayışıdır. Kendini kabul etmek; kendine ve başkalarına karşı kendini yargılamayan ve kabul eden bir tutuma sahip olmayı içerir. Kendinizi her tanıttığınız da, her davranış ve konuşmanızda; kişiliğiniz geçit törenine çıkar. Hep başkalarını memnun etmeye çalışan biri misiniz? Hayatınızı başkaları mı yönetiyor? Evet hayatınızı siz yönetmezseniz başkaları yönetir. Yoğun onaylanma ihtiyacında mısınız? Onaylanma endişesinden ancak kendini kabul ederek kurtulabilirsin. ‘Herkesi hata yapabileceğini kabul etmek’ felsefesi önemli ki; hatalara demir atmamaktır buradaki püf nokta. Bu süreçte hataları nasıl dönüştüreceğimize odaklanmak gerekir. Hata bile olsa kabul etmek gerekir. Kabul etmediğiniz takdirde yüzleşemezsiniz; yüzleşemediğinizde hatanız da olumlu anlamda değişim gerçekleştiremezsiniz. Ve bir başka önemli felsefe bu süreçte ‘kendinizi affetmek’ tir. Affetmek özgürleşmektir hatadan. Dönüşümün kapısı açmaktır. Ve bu süreçte geri bildirimlere teşekkür etmek ve Sizi sürekli eleştirmeyi alışkanlık haline getiren enerji vampirlerinden de uzak durmak özgüven yönetiminde önemlidir.
• Bebek Adımları
Hedeflerimizin önceliklerini belirleyerek; Hedeflerimize bebek adımlarıyla ilerlemek özgüvenimizi olumlu etkiler. Birden sonuca ulaşmayı hedefleyip ulaşamadığımızda ‘’Yapamadım’’ diyerek özgüvenimiz zedelenebilir. Ve Bebek adımları deyince hedeflerimiz yolunda ilerlerken bebekler gibi kararlı ve cesur olmamız gerektiğini hatırlatmak isterim.
• Kontrol: Kim Sorumlu?
Hayatınızın direksiyonu kimin elinde? Şoför koltuğu ile mi arka koltuk ile mi ilgileniyorsunuz? Kendinizin ve hayatın sorumluluğunun sizde olduğunu düşünüyor musunuz? Doğrularınız için dik durmakta; ihtiyaçlarınız için ısrar etmekte rahat mısınız? Yoksa hayatınız sizin değil mi? Kendinizi diğer insanların sizden faydalandığı bir kurban gibi mi hissediyorsanız mutsuz olacaksınızdır. Sorumluluklarınızın farkında mısınız? Hayatın sorumluluğunu ne kadar alırsanız; o kadar çok kendinize o kadar çok saygı duyarsınız. Tabi bu demek değildir ki kapasitemizin üzerinde sorumluluk almak değil. Daha önceki yazılarımda değindiğim gibi ‘herkes her şey olamaz’. Kendinize ne kadar saygı duyarsanız kendinizi o kadar savunur, hayattan istediğinizi, ihtiyacınız olanı ve hak ettiğinizi aldığınızdan o kadar emin olursunuz.
Zamanı yönetebiliyor musunuz? Zamanınızın kontrolü sizin elinizde mi? Zamanınızı yönetemezseniz başkalarının yanında kendinizi ezik hissedersiniz, işe veya randevuya geç kaldığınızda kendinizi ezik, suçlu hissedersiniz. Zamanınızı yönetebilmek sizi kendi gelişiminiz ve üretiminiz adına güçlü kılar.
Hayatınızın tamamen kontrolünde olabileceğimizi düşünmek gerçekçi değil. Kötü durumları telafi edebilecek anlamalı aktivitelere etkin olarak katılabiliyor musunuz? Katlanılması güç durumların geçici olduğunu bilirsek ve büyük planın bir parçası olduğunu düşünürsek; bu güç sürecin tekamülümüz de ki öğretmenimiz olduğunun farkına varırsak kendimiz hakkında daha sağlıklı bakış açısına sahip olabiliriz.
• Etkin Beden Dili
Dik duruş ve dik oturuş. Beden dilimiz karşı tarafa mesaj verdiği gibi kendimize de mesaj vermekte. İnsanın kendinden emin olmadığı durumlarda bile kendinden emin duruş sağlamasının; o kişinin beynindeki kortizol ve testesteron düzeylerini etkileyip belki de başarı şansını etkileyebileceğini yapılan çalışmalar gösteriyor. Kendini kollarınla kapatıp küçülttüğünde, gruptan uzaklaştığında, kolları sallayıp, çok hareket ettiğinde, yüze boyun ve saçlara dokunduğunda, toplantı masasında büzülmüş şekilde oturmak, baş eğik, iki büklüm oturmak özgüveni olumsuz anlamda etkilemektedir. Lütfen kollarınızı ve ellerinizi açık tutun. Ve lütfen göz teması önemli ve gülümseyin; her şeyden önce kendinize olan güveninizi gösterir. Ve etkin tokalaşmak, seri adımlarla ayak sürtmeden yürümek sizin özgüveninizin ışığını dışarı yansıtır.
• Görüntünüze Dikkat Edin
Kıyafetler ve aksesuarlar konuşur; önce kendimize tabi ki. İyi giyinmek; temiz, düzenli, kesimi ve duruşuyla üzerinize uyumlu, yaratmak isteğiniz markaya hizmet eden, durum yer ve zamana uyumlu giyinmek özgüveninizi olumlu anlamda etkiler.
• İstediklerimizi Dile Getirmek
İstediğinizi, ihtiyacınız olanı ve hak ettiğinizi elde etmenize yardımcı olacak şekilde kendinizi ifade edebiliyor musunuz girdiğiniz her ortamda. Hissettiklerinizi dile getiremiyor musunuz veya dilinizin tutulduğunu mu hissediyorsunuz?
İsteklerinizi dile getirmekte zorlanma, düşük özgüvenin klasik verisidir. Bu zorluk sizin temel değersizlik duygunuzdan kaynaklanır. İstediğinizi elde etmenin hakkınız olmadığına inanırsınız. Kendi istekleriniz size mantıklı ya da önemli gelmez. Başkalarının istekleri sizinkilerden daha doğru ve acil görülür. Onlara, onların ne istediğini sorar ve bu istekleri yerine getirmek için uğraşırsınız. Reddedilmekten o kadar korkar ya da gereksinimlerinizden o kadar habersiz olursunuz ki ne istediğinizin farkında bile değilsinizdir. Burada ‘Hak Yasası’nın da bilincinde olmak gerekiyor. Biz kimsenin hakkına girmeyeceğiz; başkasının da bizim hakkımıza girmesine izin vermeyeceğiz.
Kelimeleriniz, sözsüz iletişiminiz ve sesinizin tonu, vurgusu özgüvenini oluşturma ve yansıtmada yakından etkilidir. Lee Iacocca ‘’İnsanlarla anlaşamıyorsanız, bu iş size göre değil, çünkü nereye giderseniz gidin onlarla karşılaşacaksınız.’’ demişti. Yüzleşin öncelikle kendinizle. Eğer insanlarla iletişim kuramazsanız kendinizi hiçbir yere ait hissetmezsiniz. İlişkilerinizin kalitesi iletişiminizin kalitesiyle doğru orantılıdır. İletişiminiz aracılığı ile ilham verme, aydınlatmak, eğitmek sizin gücünüzdür.
Peki bu gücün 4 temel adımı nedir?
Rol model olarak; örnek davranışlar sergileyerek kendimize ve çevremizdeki insanlara ilham verebiriliz.
Yüreklendirmek; bu insan bize inanıyor ve ‘yapabilirsin’ diyor. ‘Yüreklendirme ruhun oksijenidir’ derler. Bu insan çabalarımıza hayat veriyor. Bize inanmaları kendimize inanmamızı sağlıyor.
Mükemmellik; biri bizi daha yüksel performanstan; daha yüksek standartlı davranıştan sorumlu tutuyor. Bu insan bizim potansiyelimizi kullanmamızı sağlıyor.
Eğitim; biri bize kendimiz daha yetkin hissettirecek bilgiler verir.
• Cesaret Yönetimi
Korkularınızın üstesinden gelip; akıllı riskler alabiliyor musunuz?
Özgüveni yüksek insanların korkuları yok diye bir şey olmaz. Sadece onlara rağmen hareket etmeyi yönetebiliyorlar. Riskli durumdayken endişeli hissetmek normaldir. Burada endişelere teslim olmamak önemlidir. Endişelere teslim olursak rahat ve güvenli ortamdan çıkmaya cesaret edemez, gönülsüz ve geri çekilmiş buluruz kendimizi. Bu durumda gelişimi önler. Kişisel gelişimin akıllı riskler almak olduğunu bilir özgüveni olan insanlar. Özgüvenli insanlar harekete geçmenin korkunun pan zehiri olduğunu bilirler. Churchill’in dediği gibi ‘’Cesaret haklı olarak insanın birinci sırada yer alan özelliği olarak kabul edilir; çünkü diğer özellikleri garanti eden özelliktir.’’
•Kendini Başkalarıyla Kıyaslama
Kıskançlık bir odak problemidir. Burada izlememiz gereken üç önemli nokta;
• Olumlu Bakış Açısı
Kendiniz ve yapabilecekleriniz hakkında sağlık bir bakış açısına sahip misiniz?İdeal kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Nasıl biri olmak isterdiniz? Olmak istediğiniz kendiniz ile aranızda fark var mı? Gerçek siz, ideal sizle hemen hemen aynıysa o zaman sağlıklı bir benlik kavramınız var. Gerçek kimliğiniz ile ilgili düşündükleriniz doğru mu? Bazen kendimizle ilgili olumsuz fikirlere daha çok ağırlık veriyoruz. Patolojik Eleştirmeni yönetebiliyor muyuz?
Patolojik eleştirmen; Psikolog Eugene Sagan’ın Size saldıran ve sizi yargılayan olumsuz iç sesi betimlemek için kullandığı terimdir. Herkesin eleştiren bir iç sesi vardır. Ancak özgüveni düşük olan bireylerin iç sesleri daha acımasızdır. Eleştirmen, yanlış giden işler için sizi suçlar. Sizi başkalarıyla; onların başarı ve yetenekleriyle kıyaslayıp sizi yetersiz bulur. Size erişilmesi olanaksız mükemmel ölçütleri koyar. Sonra en küçük hatanız için sizi yargılar. Tüm hataları kayda geçirir; başarılarınızın üzerinde durmaz. Eğer alışkanlık bu kadar kendimizi sert davranıyorsak özgüven kazanmamız zorlaşır.
Sorulması gereken diğer soru: ‘ideal kendimiz ulaşılabilir mi? ’Bazılarımız ulaşılmaz standartları yakalamaya çalışarak kendimizi başarısızlığa mahkum ederiz. Siz bir mükemmeliyetçi misiniz? Mükemmeliyetçiler öz saygı güvertesini kendilerine karşı doldururlar. Mükemmel olmaya çalışmaktan vazgeçin. Aşırı mükemmeliyetçilik hissi kişide yetersizlik hissi doğurur. Dün ve bugün arasında kendimizde çok küçük olumlu anlamada bir fark var ise; asıl mükemmellik budur diye düşünüyorum.
Özbenlik bilinci bireyin yaşamında yer alan tüm olayların anlamını belirler. 10/90 kuralında birey başına geldiği olayı anlamlandırırken %10 başımıza gelen olay dersek; %90’lık bölümünün anlamı Özbenlik bilinci doğrultusunda anlamlandırılır.
Önünüze çıkana engel dersen takılıp düşersin; basamak dersen yükselirsin. Olumlu bakış açısı; kendimize olan güveni artırır. Kendimizi rahat, huzur ve güven içinde hissettiğimizde; içimizdeki ideallerin birden ışık saçtığını görürüz. Geleceğe daha güvenle bakarız. Böylece daha üretken oluruz. Motivasyonumuz artar.
Kendimizi iyi hissettirmek için birçok nedenimiz varken; neden gerekli gereksiz şeylere üzülürüz. Neden çevremizdekilerin iltifatlarına, güzel sözlerine değil de, mutsuzluğu mutluluk edinmiş birinin küçük olumsuz imasına önem verip kendimizi kötü hissederiz? Kendimizi iyi hissetmek elimizde; hatta başkalarının hislerini de etkileyebiliriz.
Kendinizle nasıl konuşursunuz? Yaptığınız çalışmalarda; sizi izleyen; sonradan da fikir yürüten içinizde ki ses sizi destekler mi yoksa sabote mi eder?
• Sağlıklı Yaşayın
Harekete geçmek için enerjiye ihtiyacımız var. Yapacaklarımın gerçekleşmesi için önce sağlık olmamız gerekir. Küçük bir rahatsızlığın bile performansımızı nasıl düşürdüğünü biliriz. Sağlıklı beslenme, düzenli spor, yeterli uyku kendimizi iyi hissetmemizi sağlayan en temel fizyolojik ihtiyaçlarımızdır.
Uykunuzu almış, iyi bir sabah kahvaltısı yapmış, duşunu alıp kişisel bakımını yapmış olarak başladığınız bir günde kendinizi nasıl hissettiğinizi bir düşünün. Daha rahat, daha emin hissedesiniz kendinizi. Daha girişken ve daha cesursunuzdur. Kendini daha enerjik, üretken hissedersiniz.
Bir de aksini düşündüğümüzde; uykunuzu almadan; şiş gözlerle, kahvaltısız, duş almadan, saçlar düzensiz işe geldiğinizde kendiniz zaman kararsız, çekingen ve odaklanamama sorunları yaşarsınız. Mesela dişinizi fırçalamadan güne başladığınızda; insanların yanına yaklaşmaktan; gülümsemekten, kendinizi ifade etmekten çekinirsiniz. Çevrenizde bırakmış olduğunuz etkiyi bir hayal edin?
• Öz İnançların Farkında Olmak; Bilinçaltına Olumlu Mesajlar
Öz inançlar özgüvenin en önemli yapı taşlarındandır. Dünyada ki değerinizle ilgili temel gerekçelerinizdir. Öz inançlar sizin ne derece güvenli, beceri sahibi, kendine yeten ve sevilen biri olduğunuzu belirler. İçe dönük konuşmalarınız öz inançtan etkilenir. Olumsuz öz inancın farkına varmak onları değiştirmek yolunda ilk adımdır. Öz inancınız olumsuzsa olumsuz iç konuşmaları başlar bu konuşmaların farkına varıp ve daha olumlu düşüncelerle değiştirin: Örneğin: ‘Zaman zaman bir şeyleri başaramazsam bile değerli bir insanım’ veya ‘Başkalarından takdir almasam bile değerliyim’ düşüncesini artırın.
‘Başarabilirim’, ‘yapabileceğimi biliyorum’ veya ‘Kendimi seviyorum ve kabul ediyorum.’
• Aidiyet İhtiyacının Doyuma Ulaştırılması
Özgüven oluşumunda karşılanması gereken temel ihtiyaçlardan biri de kabul görme ihtiyacıdır. Aidiyet duygusu, kabul görme ihtiyacının doyuma ulaşması; bireyin kendini gerçekleştirmesinde; önemli rol oynar.
Bütüne ait olduğunu hisseden birey boşluktan kurtulur. Bireyin, birey olarak var olabilmesi; boşluktan kurtulması; yaşamda yol alması için bütüne ihtiyacı vardır. Kelime anlamı ‘ait olma hali’ olan aidiyet, herhangi bir nesneye, insana, topluluğa, etnik gruba ya da sosyal bir kategoriye olabilir. İnsan varoluşunu yansıtma ihtiyacı duyar. Ve bu yansıtmayı en etkin şekilde ait olduğu bütünün içinde gerçekleştirir. İnsan sosyal bir varlık, düşünebilmesi, konuşabilmesi için başkalarına ihtiyacı var. Birey bütünün içinde kendini gerçekleştirme imkanı bulur. Burada ‘’Aidiyet’’ kavramı ile karşılaşıp onun gücünü keşfediyoruz. Bütünle birleşip, bir olmanın ne denli önemli olduğu defalarca vurgulanmaktadır. Biz bilincini geliştirip, bir gruba ait olmak bireyi olumlu etkiler, birey bir yere ait olduğunu hisseder. Ve yine bu ihtiyacın doyuma ulaşması bireyin sağlıklı birey oluşunun, mutluluğunun kaynağıdır. Aidiyet, ait olunan bütünlüğe ilişkin bir bütünleşme çabasıdır. Dâhil olmak, ait hissetmek gibi benzeri bir takım hissiyatlar insan olmanın gereğidir.
Sağlıklı ve kaliteli yaşamın kaynağında ‘Aidiyet Kavramıyla’ karşılaşmaktayız. İnsanın kendi psikolojisini şekillendiren ve davranışlarına yön veren değişkenleri tanıyamaması büyük bir çaresizliktir. Aidiyetin önemli bir ihtiyaç ve bireyin benliğinde gelişen bir duygu olarak ele alınmasının yanı sıra kimlik inşası sürecinde bir bilinç durumu ile ilişkilendirildiği görülmektedir. İster kendi iradesiyle isterse iradesi dışında herhangi bir topluluğa, gruba ya da sosyal kategoriye mensubiyetiyle bireyler, benzerleriyle bir araya gelerek ortak bir kimlik altında toplanmakta ve bu ortaklık bilinciyle hareket etmektedirler. Bütünü oluşturan parçalar olduklarının bilincinde olan bireylerin, birbirleri için önemli olduklarına dair inançları, birbirlerine duydukları güven ve gösterdikleri dayanışma arttıkça aralarındaki aidiyet duygusunun güçlenmesi ise kaçınılmazdır. Toplumuna aidiyet duyan birey, kendisini o toplumun bir parçası olarak hisseder. Bireyin bu hissiyatı ise, bütünün parçalarının toplamından daha fazla anlam ifade etmesi bağlamında bir üst duyguya işaret eden aidiyet duygusunu güçlendirir, bireyi güçlü kılar, sinerji gelişir. Ait olunan bir kurum ya da bir grup insan olsun, kişiyi o gücün bir parçası haline getirir ve kendini güçlü hissetmesine neden olur. Kişi aidiyetiyle, ortak değerlerle kurulan bütünün bir parçası olduğu hissine kapılır ve güven ekseninde birlik olma gücüne sahip olur. Birçok psikolojik çalışmanın ortaya koyduğu gibi kendini bir “bütüne, gruba” ait hissetmeyenlerde “değersizlik” duyguları gelişir. Psikolojik, sosyal ya da kültürel olarak “ait olamayan” insanlar kendilerini dışlanmış hissederler. Dışlanan bireylerde psikiyatrik sorunlara sık rastlanmaktadır.
İnsan hayatında ilk 6 yaş ve ergenlik dönemi çok önemlidir. Bu dönemde kişilik ve özgüven oluşumunun yapılandığı dönemdir. Bu dönemde ve hayatın her döneminde etkin olan Aitlik ihtiyacı üzerine ailenin farkındalık geliştirmesi gerekmektedir. Ve unutulmamalıdır ki Aitlik, onlarca diğeri arasındaki herhangi içsel ihtiyaçtan biri değil. Bir lüks değil. Aitlik, bütün diğer ihtiyaçların bağlı olduğu, onları anlamlı kılan çok daha derin ve çok daha öz, varoluşsal bir ihtiyaçtır. Çünkü aitlik; insanlıkla, hatta insanı insan yapanla ilgilidir.
Ve aidiyetin ilk beslendiği ve özgüven oluşumunun temellerinin atıldığı ilk süreç Aile olgusu bilinciyle aile üyelerinin bu farkındalığın sorumluluğunu taşımalıdırlar. (Bu konuya ‘’Çocuklarda Özgüven Yapılandırma’’ başlıklı yazımda ayrıntılı değineceğim.
• Yetkinlik
Yetenekli ve usta olduğunuzu hissettiren aktivitelerde bulunuyor musunuz? Bilgi ve becerilerini sürekli güncelle. Yetkinlik özgüvenle neredeyse eş anlamlıdır. Bir çoğumuz kendimizi geliştirmemiz ve aşmamızı sağlayacak aktiviteleri bırakıyoruz. Gelişim devamlılıkla olur. Anne Bronte ‘’Tüm yetenekler kullanıldıkça artar’’ der. Eğer yeteneklerimizi kullanmıyorsak özgüvenimiz aniden düşüşe geçer. Çünkü yeteneklerimizin kanıtı yoktur elinizde. Ne yapmakta iyisiniz? Bir mesleği, bir sporu veya bir hobiyi iyice öğrendiniz mi? Becerilerinizin elle tutulur bir kanıtı var mı veya ‘eskiden yapardım’ mı diyorsunuz.
Gelişim ne güzel bir kelimedir. Değişimdir gelişimi harekete geçiren. Değişimin arkasında ki gücümüz de özgüvenimizdir. Her birimizin hayalleri vardır. Hayallerinizin gerçek olmasını istiyorsanız; özgüveninizin gücü ve rehberliği doğrultusunda kalbinizle kendi yolundaki engellerin üzerinden karşı tarafa atlamalısınız.
Her davranışımız ve kelimemizle kendimize katkıda bulunuruz. Kaynağımız özgüvenimiz; bu kaynaktan doğan bir çok bileşim vardır. Kendimize ve başkalarına gösterdiğimiz nezaket; duruşumuzda ki zarafet, üstesinden geldiğimiz her ön yargı, önümüzde diz çöktürülmüş her zorluk, ayaklar altına alınmış her baştan çıkarış, insanların yararına atılmış her bir adım OLmak istediğiniz Siz’e bir adım daha yaklaşmaktır. İnançlı bir adım atmak. Korkularınızın, endişelerinizin esaretinden kurtulmak. Bunu nasıl yapacağız? Her karar verdiğimizde sürecin kendinizi ileriye mi, geriye mi? Götürdüğünü gözlemleyerek (akıllı risk alarak) kendinizi korktuğunuz bir şeyi yapmaya ikna edebilirsiniz. Siz farkında olsanız da olmasanız da yeni bir gün başlayacak Siz kıymetini bilseniz de; bilmeseniz de hayat devam edecek. ÖZ’ ünüze güvenmenin hayatınıza, varoluşa hissettireceği kelebek etkisinin farkında olun. Hayat bir hediye; lütfen paketinden çıkarın yeter. Ve lütfen kendi hayatınıza dahil olma cesaretini gösterin. Yaşayacağınız hayat önünüzde ve tek bir şansınız var. Sonunda Öz’ünüze güvenmek ve onu kucaklamak için kendinize izin verdiğinizde, kendinizi mutluluk ve başarıyla dans ederken bulacaksınız.
Özgüveninizin ışığında dostça kalın…